Mekke’de risâletin 11-12. yılları arasında indirilmiş olması muhtemel olan, 165 âyetten oluşan, adını 136, 138, 139, 142. âyetlerde altı kez geçen ve “deve, sığır, koyun, keçi” gibi hayvanlar demek olan الْاَنْعَام el-en‘âm kelimesinden alan En‘âm sûresi, inişe göre 73, resmî sıralamada ise 6. sûredir. Bir defada toptan indiril-diği söylendiği gibi 6 veya 10 âyetinin Medine’de indirildiği de ifade edilmektedir.
En‘âm sûresi, resmî sıralamada öncesindeki Mâide sûresiyle yakın konu birlikteliğine sahiptir. En‘âm sûresi Mekkî bir sûre ol-masına rağmen, Medenî bir sûre olan Mâide sûresiyle “haram yiye-cekler” (Mâide 3; En‘âm 145), “peygamber kıssaları” (Mâide 12-26, 44-86; En‘âm 74-90), “çeşitli helaller veya haramlar” (Mâide 87-93; En‘âm 136-146, 151-153), “verilen sözün gereğinin yerine getiril-mesi” (Mâide 1, 7; En‘âm 152), “adaletten ayrılmamak gerektiği” (Mâide 8; En‘âm 152), “vahyin insanlara yol göstericliği” (Mâide 16; En‘âm 155) gibi konular her iki sûre arasındaki konu birlikteliği örnekleri arasında yer almaktadır.
En‘âm sûresi, Yüce Allah’a hamd ile başlamakta, onun mut-lak kudretine dair bilgiler ve müşriklerin mucize istekleri bağla-mında melek beklentisine verilen esaslı cevaplarla devam etmekte, önceki nesillerin peygamberlerle alay edişleri kınanmakta, akıbetle-rinin nasıl olduğu ibrete konu edinilmektedir.
12. âyetten itibaren, Yüce Allah’ın rahmeti, mahlûkatı yoktan yarattığı, hiçbir şeye muhtaç olmadığı beyan edilerek, vahyin gön-deriliş gayesinin bütünüyle insanoğlu olduğu vurgulanmakta, ki-tap ehlinden insanların hakikatı bildikleri, ancak bunu itiraf etme-dikleri, Yüce Allah’a yalan iftira edenlerin en zalimler olduğu, mah-şerde korkunç bir akıbet yaşayacakları beyan edilmektedir.
25. âyetten itibaren, müşriklerin Hz. Peygamber’i alaycı bir şekilde dinledikleri, inkârları sebebiyle kalplerinin mühürlendiği, dünya hayatına itibar ettikleri için hakikati yalanladıkları, esasında bu halleriyle Hz. Peygamber’i değil de Yüce Allah’ın âyetlerini inkâr ettikleri vurgulanmaktadır. Bu bağlamda inkârda ısrarcı olanların Yüce Allah’ın âyetlerine itibar etmedikleri, çeşitli sıkıntılarla karşı-laşsalar da bundan ders çıkarmadıkları bildirilmektedir. Daha son-ra Hz. Peygamber’in müşriklerle iletişimi olarak onlara tevhid tebli-ğinde bulunduğu, bütün gaybı sadece Yüce Allah’ın bildiği, kudre-tinin eşsiz ve erişilmez olduğu, âyetlerle alay eden kişilerin bulun-duğu ortamı terk etmek gerektiği üzerinde durulmaktadır.
74. âyetten itibaren, Hz. İbrâhim’in kıssasına, bütün pey-gamberlerin hikmet ve kitap sahibi kılındıklarına, vahye iftiranın korkunç sonuçlarına, Yüce Allah’ın kâinat kitabındaki şaşılır dere-cedeki sanatına, müşriklerin cinlerle Allah arasındaki nesep bağı iftirasına ve Yüce Allah’ın mutlak hükümranlığına değinilmektedir. Sonrasında küfür ve sövmenin yasaklığına, istekleri karşılansa da müşriklerin inanmayacağına, insan ve cin şeytanlarına, çoğunluğa itaatin felaket olduğuna dair bilgiler verilmektedir.
118. âyetten itibaren, Allah adına kesilen hayvanların yenebi-leceğine, hak-bâtıl, hidayet-dalâlet karşılaştırmasına ve cinlerin de insanların da mahşerde bir araya getirilip yargılanacağına değinil-mektedir.
136. âyetten itibaren, müşriklerin saçma algılarına göre ha-ram belirlemelerinin yanlışlığına, haramların belli olduğuna, put-perestlerin korkunç iftiralarına değinilmektedir.
151-153. âyetlerde 10 temel buyruk gündeme getirilmekte, ardından Kur’ân’a tâbi olmanın gerekliliğine, vaktinde fedakârlık yapmayanlara ölüm andaki imanlarının fayda vermeyeceğine dair uyarılara yer verilmekte, 159. âyette dinde ayrılığa düşenler kı-nanmakta ve sonrasında 161-163’te müslümanın duruşu özetlen-mekte, tevhid vurgusu yapılmakta ve imtihana tâbi tutulan insa-noğlunun değerine dikkat çekilmektedir.