Mekke’de risaletin 6. yılında indirilmiş olması muhtemel olan, 98 âyetten oluşan, adını 16. âyetindeki مَرْيَم meryem kelimesinden alan Meryem sûresi, inişe göre 43, resmî sıralamada ise 19. sûredir. Meryem sûresi, resmî sıralamada öncesindeki Kehf sûresiyle yakın konu ilişkisine sahiptir. Buna göre her iki sûrede de geçmiş ümmetlerle ilgili bilgiler verilmekte, insanların ibret alması istenmektedir. Ayrıca Yüce Allah’ın kitabının tilâvet edilmesi gerektiği üzerinde durulmakta, iman edenlerle kâfir olanların mukayesesi yapılmakta ve yaşayacakları akıbetle ilgili bilgiler verilmektedir. Cennet ve cehennemle ilgili oldukça detaylı açıklamalar her iki sûrede de yer almaktadır. Bu arada her iki sûrede de şirk konusuna değinilmekte, putperestliğin nasıl büyük bir yanılgı olduğu özellikle vurgulanmaktadır.
Meryem sûresi, mukatta‘a harfleriyle başlamakta, sırasıyla Hz. Zekeriyyâ, oğlu Hz. Yahyâ, ayrıca Hz. Meryem, Hz. İsa, Hz. İbrâhim, Hz. Mûsa, Hz. İsmail ve Hz. İdris’in kıssalarına yer verilmektedir. Daha sonraki nesillerin peygamberlerin izinden gitmediği, ibadetleri zayi ettikleri, arzularının esiri oldukları ve sonuçta cehennemi hak ettikleri, buna karşılık iman edip salih amel işleyenlerin ise cennete girecekleri, haksızlığa uğratılmayacakları beyan edilmektedir.
66. âyetten itibaren, konu yeniden diriltilmeye inanmayan ve mahşerle alay eden inkârcı tipe getirilmekte, ancak yemin ifadeleriyle kendilerine cevap verilmektedir. Buna göre, inkârcıların şeytanlarla birlikte cehennemin yanı başına getirileceği ve hak edenlerin oranın en korkunç yerine atılacağı bildirilmekte, muttaki olanların ise azaptan uzak tutulmuş olacakları müjdelenmektedir.
74. âyetten itibaren, kendilerini müminlerle mukayese edip daha iyi olduklarını iddia eden kâfirlerin bu mukayesesinin doğru olmadığı, hidayet üzere olanların hidayetini Yüce Allah’ın arttıracağı, salih amellerin çok daha değerli olduğu vurgulanmaktadır. Şeytanların kâfirlere gönderileceği, Allah’ın peşi sıra ilah edinenlerin mahşerde bunları karşılarında yardımcı olarak bulamayacakları, dolayısıyla onlara yönelik dünyevî azap için Hz. Peygamber’in aceleci davranmaması gerektiği üzerinde durulmaktadır.
87. âyetten itibaren, putların veya aracıların Yüce Allah’ın huzurunda şefaate sahip olamayacakları, Allah’a çocuk isnadının kâinatın düzenini sarsacak derecede korkunç bir iftira olduğu, bunu yapanların ilâhî huzurda teker teker hesaba çekileceği bildirilmektedir.
Son üç âyette ise, iman edip salih amel işleyenlerin birbirilerini sevecekleri vesileleri Yüce Allah’ın yaratacağı, muttakilere müjde, inanmamakta ısrarcı olanlara ise uyarıcı olsun diye Kur’ân’ın kolaylaştırıldığı beyan edilmekte, helak edilen önceki nesillerden herhangi bir ses duyulamayacağı bildirilmektedir.